20 Haziran 2019 Perşembe

KALBİMİ GERİ VERİR MİSİN? 25. BÖLÜM

Öyle uzun zaman olmuştu ki bu kelimeyi kullanmayalı, göz yaşları ona sormadan akmaya başladı. Abla kelimesini hiçlikle tanımladığı geçmiş yıllara rağmen akmaları kadar saçma ne olabilirdi? Hep içinin kuruduğunu düşünürdü halbuki. Öyle çok ağlamış, öyle çok ağlatmışlardı ki, onu evden kovan öz ablası için, içinde biraz kalmış olmaları yaşadıklarına haksızlıktı.

"Duygu, ablacım. Çok özledik seni."

Duygu için bundan daha anlamsız bir özlem olabilir miydi acaba? Yedi yıl bitmişti onu görmeyeli. Karşısına çıkmak için Eylül ortasını değil Kasım sonunu beklese sekiz yıl da biterdi. Cihan onu sokaktan alıp sarıp sarmalayalı geçen koskoca yedi yıldan sonra ne yüzle karşısına çıkmıştı?

Burak arada kalmış iki kadına bakarken Duygu'nun renginin attığını, adını seslenen ablasını siktir edip kovmakla gidip boynuna sarılıp koklamak arasında kaldığını net okuyordu yüzünde. Rahatsız, istenmeyen, en kötüsü de beklenmeyen bir durum olduğu açıktı.

"Nasıl buldun beni? Niye geldin?"

"Özür dilemeye geldim. Hata ettim. O gün sen evden ayrılınca çok pişman oldum. Çıktım aramaya; ama yoktun, geç kaldım."

Yalan söyleme bari.

"Seni evden kovduğumda demek istiyorsun sanırım abla. Kendi isteğimle bir ayrılma söz konusu değildi."

"Biliyorum ablacım. Çok özür dilerim. O gün başka çarem yoktu. Sonra geç kaldım sana."

"Her kapı kapandı yüzüme. Hemen pişman oldun madem, dedemleri ne diye arayıp bana attığınız iftirayı papağan gibi tekrarladın onlara da?"

Ablası evden kovduğunda ilk işi beş sokak ötedeki babaanne ve dedesine gitmek olmuştu. Defalarca çaldığı kapı sonunda açıldığında keşke hiç açılmasaydı dedirtmişti.

"Püh! Baban mezarında ters döndü senin yüzünden. Bir okuluna gidip gelemedin mi?"

"Ben bir şey yapmadım babaanne. Yemin ederim. Çok üşüdüm, içeri gireyim, yalvarırım."

"Git buradan. Seni eve alırsam ablana ne derim sonra?"

Yüzüne kapanan o tek kapı kime giderse gitsin diğerlerinin de ona kapanacağını haber veren ilk kapıydı. Zahmet etmemiş, ne teyzesine ne hala, dayısına gitmişti.

"Duygu bir dinlesen beni, neyi niye yaptığımı anlatacağım sana. Güzel kardeşim, konuşalım."

"Yalvardım sana o akşam. Dinlemedin beni. Ben niye dinleyecekmişim? Hem kocan biliyor mu buraya geldiğini?"

"Ayrıldık biz."

Seni boşadı yani...

"Ne zaman oldu bu? Beni evden kovup pişman olduktan hemen sonra mı? Sen mi açtın davayı?"

Biraz gururu varsa, biraz babasının kızıysa dürüst davranırdı ona. Onu kapı önünde durup dinlemesi bile kendine hakaretler sıralaması için yeterliydi. Kendisinin kapı önünde tek bir kelimesi bile dinlenmemişti. Evine girmek istiyor, ne var ki, bir adım dahi kımıldayamıyordu yerinden. Güzel geçen bir akşam ancak bu kadar çoktan devam edebilirdi.

Aysun, on altı yaşında evden kovduğu, tek kardeşi olan kız çocuğunun şimdi karşısında mükemmel bir kadına dönüşmesiyle gurur duysa da Duygu'nun dedikleri değildi yaşananlar. Geçen yıl boşanmışlardı. Muarrem Nazlı Aysun'dan daha genç ve daha zayıf bir kadın için eve gelmemeye başlamıştı zaten aylar öncesinde. Daha önceleri eve geldiği sürece iki çocuğu için aldatılmaya göz yumsa da oturdukları evi satılığa çıkararak davayı açtığında, başka çaresi kalmamıştı. Onurlu bir kadın gibi ayrılamamıştı bile. Kapı önüne konulmuştu. Kardeşi hayatını kurmuşken onun hayatı mahvolmuştu.

"Geçen yıl ayrıldık."

Duygu gülmeye başladı. Burak lafa girmek istiyor, Fransız kaldığı olaya dahil edemiyordu kendisini. Anladığı şeyler hoşuna gitmemişti. Ablası Duygu'yu bir sebepten evden kovmuştu ve zengin biriyle evlendiği için kardeşi kıymete binmişti. Ona bahsini ettiği 'Ben hiçbir şey yapmadım Burak.' bu kadınla mı alakalıydı o zaman? Öz ablası mıydı peki bu kadın? Duygu kadar olmasa da kıvırcık saçlıydı; ama birbirlerine pek benzemiyorlardı.

"Geçen yıl demek? Geçmiş olsun. Niye geldin bilmiyorum; ama şimdi gitme vaktin geldi. İyi geceler."

"Duygu yapma böyle. Affet beni. Ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum. Maddi bir beklentim yok, yeminle. Gazetede gördüm seni. Emin olmak istedim. Öyle değişmişsin öyle çok güzelleşmişsin ki, yaşadığına sevinecek hale getirdi o adam beni. Lütfen affet."

Affetmek...

Aklına gelen düşünceler başını döndürürken kapıya tutundu. Burak belinden yakaladığı Duygu'ya ne diyeceğini bilemez halde dikilmek için yanlış bir zaman olduğunu biliyordu; ama ne doğru anı ne doğru kelimeleri yakalacağından emindi. Sustu, kaldı. Duygu kollarında titrerken eve çıkarmak istedi onu.

Duygu direnince dönüp kadına baktı. Konuşmadan ablasına bakıyordu ve aklından neler geçtiğini Tanrı bilirdi. Duygu da biliyordu. Tam üç gün üç gece dışarıdaydı. Hava soğuktu. Neredeyse sekiz yıl olacaktı evden kovulalı, İstanbul sosyetesine mensup zengin biriyle sahte evlilik yaptığı için bulabilmişti ablası onu. Ona uzanan eli tuttuğundan beri geçen zalim yıllar çok şey alıp götürmüştü ondan. Masumiyeti, yaşam enerjisi, aile değerlerine saygısı ve sevgisi Cihan'ın kolunda girdiği izbe yerde birer birer göçüp gitmişti başka sıcak kalplere. Onun donmuş kalbi sadece Cihan yanındayken biraz cesaret ediyordu atmaya. Belki de o akılla, ilk kez o cesur olmak istemişti o gece. Cihan, o hırsızlık yapmadığı için onun yerine çift vardiya çalışıp dayak yiyip bir de onu Hikmet'ten korurken kendisini vermek istemişti ona.

Usulca girdiği Cihan'ın odasındaydı şimdi. Burak onu tutarken o ana gitmesi ne kadar doğruydu; emin olamadı; ama ona pis geçmişi hatırlatan ablası karşısındayken temiz birine ihtiyacı vardı. Uykusu hafif olan adam anında doğrulmuştu yatakta. Yattığı yere ağır ağır yürürken kendisini en doğru olanın bu olduğuna ikna etmeye uğraşıyordu hala Duygu.

Cihan doğru kişi. Ondan başka kim olabilir? O olmalı. Doğrusu bu.

"Duygu, neyin var hasta mısın?"

Başını salladı sağa sola doğru, ama titriyordu on yedi yıllık narin bedeni. Cihan tek koluyla uzanıp göğsüne çekti onu.

"Bir şeyden mi korktun küçüğüm?"

Yine sağa sola sallandı o baş. Yüzü kızarmıştı ay ışığında görebildiği kadarıyla. Ayıp, yanlış, kötü bir şey yapan ufak bir çocuk gibi, suçunu itiraf ederse ne kadar ceza alacağının hesabı ile, yalan söylerse vicdan azabının ağırlığı altında ezilmek arasında sıkışıp kalmıştı sanki.

"Saat kaç Duygu? Bir sorun yoksa kaldığım yerden zıbarmaya devam edeceğim."

"Senin olmak istiyorum Cihan."

Baktığı kadın nasıl hiçlikle aynı anlama geliyorsa, Cihan, Duygu için hayatta kalmakla eş anlamlıydı. Sokakta geçirdiği o dolu dolu üç günün sonunda ya açlık ya soğuk onu önüne katıp ölüme götürebilecekken onun kolları ısıtmıştı zayıf düşmüş bedenini.

Cihan doğru kişi.

Hikmet hödüğü yeni gelen, zayıflıktan dolayı belli bir süre iş yapamayacağı garanti olan fazla boğazı aldığı yere geri bırakmasını söylemişti Cihan'a.

"Kendiniz bir boka yaramıyorsunuz, bir de misafir getiriyorsunuz. Götür gözüm görmesin. Bir de ilaç, doktor masrafı çıkar bunun."

"Ben karşılarım. Baksana ne halde? Dışarı çıkardığım gibi ölür."

"Burada ölmesinden iyidir. Cihan aptal olma. Nasıl bir sorumluluk aldığının farkında mısın? Nedim sen ne diye karşı çıkmadın?"

"Çıkamadım diyelim. Bakacağım diyor işte baksın enayi."

"Ailesi varsa, aranıyorsa ya? Baksana, kimsesiz değil bu kız. Temiz yüzlü, iş de yapamaz zaten. Başımıza sarma bu belayı."

"Kalacak Hikmet. O giderse ben de giderim."

Duygu sadece duyuyordu yattığı yerden bu konuşmaları. O eli tuttuğunda, diğer eli dolu olan adamın yanında yürümek için tüm gücüyle beraber göz yaşlarını da kullanmıştı. Yaptığının doğruluğunu bile tartışacak durumda değilken son söz sahibi olduğunu anladığı Hikmet denen bu adam gitmesini istiyordu.

Dışarısı çok soğuk. Biraz ısınmama izin verin.

Gitmek istemiyordu, en azından bir süre. Dışarıya nazaran oldukça sıcak olan odada kırılan cam parçalarının kırılma anının geri sarılması gibi dağılan tüm parçalarını bir araya getiriyordu sıcak. İki adamı da tanımıyordu, ama bu tartışmanın galibinin Cihan olmasını diliyordu içten içe. Ne zaman uyuduğunu bilemeden uyandığında hala aynı şekilde yatıyordu. Tartışmayı Cihan kazanmıştı demek. Sokakta gelişen, fark edilmemek için kıpırtısız kaldığı o anlar geçeli on üç ay olmuştu. Cihan onu kurtaralı geçen on üç koca ay... Yine soğuk bir gecede, Aralık ayında bu kez Duygu ısıtmak istemişti adamı, becerebildiği kadar.

Cihan yattığı yerden doğruldu. Uyku sersemi halde kızın dediklerini yanlış anladığını düşündü. Duygu'yu açık seçik göremese de karşısına oturttu karanlık odada, göğsünden çekip.

"Kafan mı kıyak senin? Ne çektin de geldin buraya?"

"Hiçbir şey çekmedim. Kullanmıyorum  Cihan, biliyorsun."

"Ayık kafayla yapıyorsun bu teklifi yani bana. Elimden bir kaza çıkmadan yürü git odana Duygu."

"Zayıf ve küçük olduğum için mi beni istemiyorsun?"

Zayıf ve küçüktü, doğru. Daha on yedi yaşındaydı. Cihan'ın iri cüssesine göre oldukça ufak tefekti. Beden, yaş, ruh, hayat olgunluğu bile tam anlamıyla tamamlanmamıştı ona kalırsa.

"Evet, küçük olman etkili. Hatta reşit bile değilsin, çocuksun daha."

Duygu çocukluk ne demekti, emin değildi. Çocukluğunu almışlardı hiç acımadan. Annesinin göğsünden süt emen bir bebek bile olamamıştı. Annesi onu doğururken öldüğünde annesizliğin yerini hiçbir şeyin tutmadığını büyüdükçe öğretti hayat ona.

Çocukluğu alınmadan önce de çocuk olmamıştı galiba. Hiç hatırlamıyordu. Yeğenleriyle birlikte oynamaktan ne kadar zevk aldığını anımsıyordu sadece. Ablasının bir kızı ve bir oğlu vardı. Onlar da Cihan'ın şimdi bile ona çocuk dediği zamandan yıllar önce olmalıydı. Yeğenleri okula başlayınca oyun oynayacak yaşta olduğunu hiç düşünmemiş, sadece derslerine odaklanmıştı o da.

"Seni istediğimi bilecek kadar büyüdüm. Hoşlanıyorum senden."

Cihan yine göğsüne çekti onu. Eliyle kıvırcık saçlarını okşarken ağzından pfff'lamalar çıkıyordu. Duygu güzel bir kızdı. Hoştu. Zayıf olmasına rağmen alımlıydı. Akıllıydı sonra. Onu üç gün sokakta bırakan geçmişiyle ilgili ağzından tek bir kelime duymamıştı. Sadece okumanın, bir şeyler öğrenmenin onu mutlu hissettirdiği zamanları ise, Cihan deneyimleyerek keşfediyordu lise üçe yeniden başladığından beri.

Belki bu yüzden, belki Cihan Duygu'yu görüp sokakta bırakmadığı için onu kendine yakın görmesi normaldi. Adam ona zarar verecek bir şey yapmayı aklından geçirse bile eyleme dökemezdi ki, aklından geçirmeye katlanamazdı.

"Duygu bu hoşlantı, çok başka bir şey olabilir. Sana yardım ettim, sokaktan aldım seni, yakınlık duyuyor olman normal. Bak küçüğüm, ben çok erdemli biri değilim, ama bir çocukla beraber de olamam."

"Çocuk gibi mi görüyorsun beni? Kilo aldım. Boyum da uzadı. Göğüslerim sonra ilk geldiğimde daha ufaktı."

"Tamam Duygu. Kadınsın biliyorum. Kadınsal belirtilerle büyümen normal. Ama..."

Beni istemiyorsun.

Nasıl denirdi? Onunla yatmayarak gururunu incitiyordu belki, ama yatarlarsa ve pişman olursa daha kötü olabilirdi. Yatmamaktan daha zoru ise, bunu karşısındaki kıza incitmeden söylemekti.

"... ama bu beraberlik için biraz daha beklemelisin. Belki de doğru kişi ben değilimdir. Kendini borçlu hissedip bedenini bana vermeni istemiyorum. Birkaç sene sonra hala aynı fikirde olursan tekrar değerlendiririz olur mu?"

Kırıp dökmeden duruma başka türlü açıklık getiremezdi. Güzel konuştu kendince. Ne hiç istemediğini söylemişti, ne de abaza gibi kızın teklifine atlamıştı. Cihan önündeki dört yıl boyunca bu konuyu tekrar değerlendirmemişti onunla.

"Anladım. Belki de sevgilin var. Unut dediğimi. Eskisi gibi olalım."

Duygu'nun pamuk ipliğine bağlı hassas duyguları incinmişti. Bir erkeğin kendini ona teklif eden kadınlara sorgu sualsiz atlayacağını düşünmüştü hep. Teklif etmeden atlayanlar varken hele ki. Göz yaşlarını biraz daha gözlerinde tutmayı becererek odasına gitmeye yeltendi.

Cihan kızın hayal kırıklığına anlam vermeye çalışırken bileğinden tuttu. Erkek delisi, hoppala, kaşar, zilli... Bu kelimelerin hiçbirisi Duygu'yu tanımlamazdı. On erkeğin arasında kendisine bakan ya da onun baktığı kendinden daha gençleri bile olmamıştı. Tek amacı eğitim almaktı. O dengeyi iyi kurmuştu. Tekrar çekti kendine. Tahmininden fazla kırılmıştı. Başka türlü denedi.

"Küçüğüm beni dinle. Hem gerçekten küçüksün hem de ilk seks deneyimin unutulmaz olmalı. Beni seçmen inan gururumu okşadı, ama bekleyelim."

İlk seks deneyimi...

O anda ışık belirdi odanın loş ışığını bir anda aydınlatan. Duygu'nun kafa içi aydınlandı. Cihan onu isteyebilirdi şimdi söyleyeceklerinden sonra. Tek sorun ilk olmasıydı demek ki Cihan'a göre.

"Ben bakire değilim ki. İlkini unuttur bana. İlkmiş gibi hissettir."

Gözyaşları sicim gibi akarken Burak Duygu için endişeleniyordu artık. Kadına gitmesini söyleyecekken konuşan Duygu yine şaşırttı onu.

"Sen eve girer misin Burak?"

"Tabii ki girmem. Birlikte gireceğiz."

"Lütfen, geleceğim az sonra."

"Duygu?"

"Burak, lütfen dedim."

Uzatacak durumda olmayan Burak çaresizce eve girince Duygu'nun geçmişte yaşadıklarını öğrenmek için delirse de o gece bu gece değildi yine. Kışkışlanmıştı. Kanepede kendinden geçerek ona inanmasını isteyen kadın geçmişiyle yüzleşiyordu ve o, hıyar gibi eve girmişti. Söylenene söylene onları görebileceği cam kenarına geçti odasına çıkıp.

"Ya ne yapacaktım? Biz bir şey değiliz ki daha. Israr edemiyorum ki."

Burak eve girer girmez kardeşinin burnunun dibine kadar sokulan kadın gözyaşları içinde iki kolunu doladı onun boynuna. Sarsılarak ağladı; ama Duygu'nun daha fazla akıtacak gözyaşı yoktu olanlar için. Geçmişti. Bitmişti. Cihan gelmiş, onu almıştı. Gecenin devamını oynattı zihni. Bir bakireden korkuyorsa eğer Cihan, alsın buyursundu bakalım.

Cihan o gece, ne duyduğundan neyi doğru duyduğundan emin olamadan ilerlemeyi tercih ediyor gibiydi. Şimdi de Duygu bakire değilim demişti. Ne? On yedi yaşında bir çocuk nasıl bakire olmazdı?

"Ne demek bakire değilim?"

Kollarından tutup ayağa kaldırdı kızı. Göğsünde yatırıp saçlarını okşarken sertliğini net bir şekilde muhatabına iletemediğini, bu iletime, tam şu anda deli gibi ihtiyacı olduğunu hissetmişti.

"Bakire olmamam sorun mu senin için?"

"On yedi yaşında bakire olmaman mı? Evet. Çok büyük sorun hem de. Şimdi on yedi yaşındasın. Geçen Kasım ayı seni sokaktan aldığımda on altıydın. Geçen yıl da mı değildin, yoksa bizim çocuklar mı bir şey yaptı sana?"

Bizim çocuklar mı? Aynı yerde kalan diğerleri mi?

"Hayır Cihan."

"Ne hayır neeee?"

"Çocuklar hiçbir şey yapmadı."

Katil olabilirdi o saniye. Bir genç kızın, hatta çocuk sayılabilecek bir kızın ırzına geçselerdi şu an hepsinin uykusunda boğazlarını keserdi. Hırsızdı onlar, ırz düşmanı değil. Korkudan bembeyaz olan Duygu'yu kendine bastırdı. Uzun, kıvırcık saçlarını okşadı, öptü. Tekrar tekrar. Bu evde olan bir şey değilse, o zaman... Aklına geleni yaşadığına ihtimal vermek istemiyordu. Kafasında dönen tek düşünceyle tekrar yatağa yattı onunla.

Duygu ise ağlıyordu. Cihan'ın önce ona hakaret ettiğini sanıp üzülmüş, sonra da onun için endişelendiğini anlayıp gözlerindeki ıslak baskıya daha fazla engel olamamıştı. Anlatamadığı, unutmaya çalıştığı on üç ay öncesine gitti ruhu. İçi titredi. Sanki yine bir başına, dımdızlak, ıssız sokaktaki cızırtılı ve bir yanıp bir sönen lambanın altındaydı. Yanında yine Cihan. Cihan Kalender.

"Özür dilerim Duygu. Sen öyle deyince, geçmiş yaralarını deşmek istemezdim. Ben senin için endişelendim sadece."

Artık bir önemi yoktu. Endişesi yersiz, öfkesi geç kalınmıştı. Kız ne yaşamış ne görmüş, başına ne gelmiş bilmiyor, dahası bilmek istediğinden emin bile olamıyordu.

O tek düşünce... Canının acıdığı düşüncesi... Delirtiyordu onu.

Duygu geldiği ilk zamanlardaki gibi suskunlaşmıştı yine. Sessizce akıttığı gözyaşları için ağzından bir isim dökülmesi yeterliydi. Birden fazla olabileceği fikrini hızla uzaklaştırdı zihninden.

'İlkini unuttur bana. İlkmiş gibi hissettir.'

Hissettirebilir miydi? Onun için hep yaşlı olduğunu düşünmüştü. Kadın gibi değil, korunmaya muhtaç kız çocuğu gibi görmüştü onu sokakta bulduğu andan itibaren. Cihan on sekiz yaşında yetimhaneden ayrılıp kendi yolunu bulunca, aile kurmayı aklından geçirmemişken, Duygu o hisleri tetiklemişti onda. Onunla evlenmeyi düşünmek değildi tetiklenen hislerin tam karşılığı. Kız kardeş gibi de görmemişti onu, ama altına alıp kadını yapmanın hayalini de kurmamıştı. Şimdi kadını olmak isteyen Duygu'ya karşı kararsızdı.

Ne yapmak istediğini bilen, ama yapmak için tereddüt eden bir adamın çaresizliğini de ilk defa o gece yaşamıştı. Birlikte olacaklarsa bile beklemesi gerekecekti. Belki yıllarca. Duygu, bunu bir zorunluluk olarak görmediği ana dek...

"Anlat bana küçüğüm."

Anlatılmaz yaşanır dedikleri Duygu için mi söylenmişti? Başına gelenleri anlatmamak da bir yerde, kendini, unutmak istenilen kötü anlardan kaçabileceğine inandırmak için seçilen bir yöntem değil miydi?

Birileriyle konuşmayınca elbette Duygu, başına geleni yaşamamış olmayacaktı. Öyle ki, bunu nasıl unutacağını bir yıldır çözmüş de değildi. Geçen yıldan bu yana bir şekilde, sokaklarda bulunmasının nedenini kaçak dövüşerek soru sorulmadan geçiştirmeyi başarmıştı. Cihan'a anlatsa ne değişecekti? Tek kelime etmedi.

"Tamam, anlatma. Düşünme artık. Ben buradayım. Yanındayım. Hiç kimse bir daha zarar veremeyecek sana. İzin vermem. Asla izin vermem küçüğüm."

Dediğini yapmıştı Cihan. Duygu'nun zarar görmesine izin vermemişti. Bedenine sarılı kollardan kurtulan Duygu şimdiki zamana döndü. Ne bir yılın sonunda ne geçen yedi yılda anlatabildiği bu olayı şimdi asıl muhatabıyla masaya yatırmak zorundaydı.

"Bırak beni, bana dokunmaya hakkın yok senin. Sen de en az kocan kadar iğrençsin. Öyle iki yüzlüsün ki, seni asla affetmiyorum. Beni evden yine kovsaydın; ama sebebi başka olsaydı."

"Duygu, kardeşim?"

"Seninle aynı anne babadan olmak onlara hakaret. Senin kocan benim içimdeydi. Tecavüze uğradım ben. Sen ona inanmayı, benim o iğrenç adamı ayarttığımı düşündün. Namussuz diye bağırdın bana."

"Hayır ablacım, öyle değil. Ben asla..."

"Yeter, yeter git artık. Unutmuştum. Atlatmıştım. Yaşamaya başlamıştım. Bana acı çektirmekten vazgeç artık."

"İnan bana niyetim bu değil. Özledim seni. Sen masumsun, biliyorum. Seni korumak istedim."

"Kimden? Kendinden mi? Kocan odama bıçakla gelene kadar aklın neredeydi? Elini ağzıma kapatıp külodumu bıçakla kesene kadar, ha? Gücüm yetmedi ona. Enişte yapma diyemeden salyalarını boynumdan göğüslerime bulaştıran adama karşı koyamadım."

"Duygu, yeter. Uyumuşum, tamam mı? Her gece senin yanına gidecek diye korkumdan geceleri uyku girmedi gözüme. O gece uyumuşum. Eziyet etme bana."

"Ne anlatıyorsun sen bana? Tecavüzü bile bile mi kovdun sen beni?"

"Eğer ben seni kovmasaydım, devam ederdi."

"Kafayı mı yedin sen? Polise giderdik. Allah kahretsin sizi."

"İki çocuğum var Duygu. Yeğenlerinin babası maalesef o adam. Tecavüzcü damgası yemesi onları zarar verir diye düşündüm. Gençtim. Cahildim."

"Madem böyle bir tehlikenin farkındaydın, bana söyleseydin zevkle öldürürdüm kocanı. Masum babalarını öldüren cani teyze olurdum. Çocuklarının da adı temiz kalırdı. Onun yerine beni kirletmeyi seçtin. Cahillik değil bu. Seçimi kolay seçmesi daha kolay olanı yaptın."

Kendisi de bir seçim yapmıştı. Üstelik onunki tanımadığı bir adamla evlenmesini gerektirmişti. Öz ablanın seni tanıdığını düşünürdü insan. Aysun Nazlı için, artık Aysun Çetin için bu böyle değildi demek ki.

"Dinle beni ne olur? Bak kendine bir, mükemmel bir kadına dönüşmüşsün. Bizimle kalmaya devam etseydin bunların hiçbiri olmazdı emin ol."

"Sen beni evden kovduğun için mi oldu tüm bunlar sanıyorsun? Benim ne olduğum hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Mükemmel olmaktan öyle uzağım ki, hayatta kalmak için kimin elini tuttuğumu sen nereden bilesin? Neredeyse sekiz yıl sonra karşıma çıkınca bittiğini sandığın acılarım bitmiş olmadı. Kapıda sen bana arsız, namussuz derken, kocan 'bir hata yaptı, bir daha olmaz, konuşalım.' diyordu en son. Ben hata yaptım, evet. Babam ölüp de beni almaya geldiğinde seninle gelerek en büyük hatayı ben yaptım abla. Git. Seni görmek istemiyorum."

"Yeğenlerini özlemedin mi? Kocaman oldular Duygu."

"Ne dedin onlara teyzelerini sorduklarında? Orospu teyzeniz on altı yaşında, daha çocukken babanızı ayarttı, bir gece bacaklarını ona açtı, ben de babanızı korudum mu dedin?"

Ablasının kendini savunacak cümleleri yoktu. Geç kalınmış bir pişmanlığın da dönüşü yoktu. Bir kere bulmuştu ya onu, kendini affettirmek için uğraşacaktı. Maddi beklentisi olmadığını anlasa şimdilik yeterdi. Bu gece görmesi bile yüreğine attığı sekiz yıllık özlemi gidermesinin ilk kıvılcımlarıydı. Biraz sarılmış, biraz koklamıştı. İyi olduğunu görmüş, arabadan mutlu indiğinde onun adına sevinmişti. Kocası iyi birine benziyordu.

"Söylediklerinde ve söyleyeceklerinde sonuna kadar haklısın. Sen hep benim küçük kardeşim olarak kaldın gözümde. Sana yaptığım haksızlık için her gün vicdan azabı çektim Duygu. Başka çarem olsaydı..."

"Başka çare her zaman vardır. Babam sana öğretmedi belki; ama ben hiç unutmadım dediklerini. O gece, o sokakta çaresiz tek bir insan vardı. Bendim. Şimdi masal anlatma bana. Ben o masalın kahramanıyım çünkü."

"Duygu?"

Başka bir şey demeden eve giren Duygu, hiç beklemeden odasına geçti. Burak'ın sorularını cevaplayacak güçte hissetmedi kendini. On dakika içinde çöken bir sistemin parçası olmuştu. Bedeni ona isyan edercesin ılık Eylül akşamında tir tir titriyordu. Cihan'ın bile bilmediği hikayeyi elin yabancısına anlatacak değildi.

Burak camı açtığı halde duymadan sadece gördüğüyle kalırken Aysun kardeşinin arkasından biraz daha bakıp yürümeye başladı. O an can, kan geldi Burak'a. Bu abla kaçmazdı. Tüm bildikleriyle Duygu'nun geçmişi bu kadındaydı. İkişer üçer aceleyle indi basamakları ve dış kapıyı kapatmadan koşmaya başladı.

"Bir dakika bakar mısınız lütfen hanımefendi?"

"Buyrun Burak Bey."

"İsminiz nedir?"

Varlığını gizlemişti Duygu kocasından. Sorusu bunu net şekilde serdi gözü önüne. Geçmişini bildiklerinde belki devam edemeyeceğini düşünmüştü. Kabul görmeyeceği için anlatmamayı seçmiş olabilirdi. Aysun onun hayatını etkileyecek ya da alt üst etmek için gelmemişti.

"Aysun Çetin. Duygu size bahsetmemiş benden anladığım kadarıyla. En iyisi öyle kalsın olur mu? Şunu bilin yalnız, onun hiçbir suçu yok."

"Doğru, bahsetmedi sizden. Ben öğrenmek istiyorum. Kartımı alın lütfen. Pazartesi galeride olacağım. Sizi bekleyeceğim."

"Benim size anlatacak hiçbir şeyim olamaz. Duygu'nun kararına saygı duyacağım. Bir hayat kurmuş, onu bozmaya hakkım yok ."

Yok öyle yağ mağ. Bu fırsatı kaçırırsa aptaldı. Neden hırsız olduğumu sordun mu diye çemkirmişti geçen gece. Bunu öğrenmeye giden yolda durmadan ilerlemek için bir ışık belirmişti önünde. Yanan ışığı takip etmese olur muydu?

"Gelin sadece, bir şey anlatmak zorunda değilsiniz. Bir çay içeriz. Gidişata sonrasında bakarız."

Çay mı? Ona çay yapmayı öğrettiğinde ne kadar mutlu olmuştu. Okula gittiği için evde iş yaptırmazdı ablası ona. Her şeyi öğrenmek isterdi; ama göz önünde olup da Muarrem'in dikkatini çekmemesi için Aysun da her yolu denerdi. Mümkün olsa çarşafa sokacaktı, geç kalmıştı. O günden beri içtiği hiçbir çaydan tat alamamıştı.

"Bunu neden istiyorsunuz? Benim anlatacaklarımdan sonra kararınız değişecek mi onun hakkında?"

"Bakın boşanmışsınız, belki de size yardımcı olabilirim."

"Asla para için gelmedim Burak Bey. Kardeşim bana bir kere gülse yeter. Onu bir kere kaybettim, sizin onun hakkında yanlış düşünmenize neden olacak hiçbir şey yapmam. Dilerse kendi anlatır. İyi geceler."

"Söyleyeceğiniz hiçbir şey karım hakkında kötü düşünmeme neden olmaz."

Ben ona o gece inandım. Duygu hiçbir şey yapmadı.

Arkasından demişti son dediğini. Pazartesi gelecek miydi, bir şeyler anlatacak mıydı bekleyip görmesi gerekti. Şimdilik bunu Duygu'dan gizleyecekti. Belki de hırsızlıkla suçlanmıştı ve kaderin cilvesine bakın ki, meslek haline getirmişti. Aysun ise, kocası yanındayken o heyecanla kız kardeşinin karşısına çıktığına pişmandı. Geçmişini geride bırakıp yeni bir hayat kurmayı pek ala başarmışken yine onun yüzünden çöküşüne sebep olursa bu kez kendini öldürürdü. Yine de adamın son sözleri umut verdi ona. Ne derse desin karısı onun göz bebeğiydi.

Tekrar eve girip usulca çaldığı kapıdan içeri giren Burak Duygu'yu cam kenarında bir yastığa sarılı halde buldu. İki kedisi de yanındaki minderde uyuyordu. Abla kişisinin tam gecenin devamında ona teşekkür ederken gelmesi, düşün düşün tamamlayamayacağı cümlenin ortasına bomba gibi düşmesi belki de iyi olmuştu. Odaya gelmişti gelmesine; ama ne diyeceğini hesaba katamamıştı. Asıl şaşkınlığı elindeki sigarayı görünce yaşadı. Sustu kaldı.

"Bir şey mi diyecektin?"

"Sigara içtiğini bilmiyordum."

"Hakkımda bilmediğin pek çok şeyden sadece bir tanesi."

Bu değişmek üzere hanımefendi.

"Hiç kardeşim yok demiştin Eylem sorduğunda."

"Oradan bakınca bir kardeşim varmış gibi mi duruyor?"

"Senden özür dilediğine göre zarar vermiş sana. Niye şikayetçi olmadın?"

"Evden kovulunca on altı yaşında bir kızın aklına gelen ilk şey karakola gitmek olmuyor. Montunu bile alamadan karga tulumba ablan kovunca hele ki, o soğukta hayatta kalmaya çalışmak ilk önceliğim oldu haliyle."

"Cihan, değil mi? O buldu seni."

"Cihan sadece bulmadı beni. Hayatımı kurtardı. Nefesim oldu."

Nefesin oldu.

Bu cümle defalarca yutkunmasına neden oldu. Tamamlayamayacağı başka bir cümleye daha başlamaya mecali kalmamıştı. Duygu için bu dünyada tek bir kişi gerçek, tek bir kişi doğru, tek bir kişi sevgiliydi. O doldurduğu yeri boşaltmadan bir başkası için atmayacaktı Duygu'nun minik kalbi. Gözden ırak gönülden ırak sözünün kıvırcık için anlamını tartışmayacaktı kendi içinde. Cihan gittiği yerden dönmek zorundaydı.

Bir an önce.


6 yorum:

  1. Yine cok güz
    el bi bölüm 😘

    YanıtlaSil
  2. Vallahı hıç tahmın edemiyorum ne olacak dıye ilk defa içimde bile hayal kuramıyorm veee cok merak ediyorm cıhan burak ikileminden çıkamadım ikiside de iyi 💖👍digökdemsu

    YanıtlaSil
  3. Enistesi tarafindan tecavüze ugradigini hic tahmin etmemistim. Peki niyeti kocasindan uzak tutmakti madem neden bütün aileye haber verip onlarin bari yaninda kalmasina müsade etmedi onu anlamadim. Ben bu ablayi hic sevmedim. Ama bölüm yine güzeldi ellerine saglik yazarcim

    YanıtlaSil
  4. Bölüm yine çok güzeldi,,⭐️⭐️⭐️ bende bu ablayı hiç sevemedim ama Duygunun o eşsiz vicdanı... bence affeder ablasını
    Diğer taraftan Cihana olan sevgisin de minnet duygusunun olduğunu düşünmeye başladım sanki...
    Neyse yeni bölümü sabırsızlıkla bekliyorum ��

    YanıtlaSil
  5. Benim adım Lilian N. Dr.saguru'nun sihri ve aşk büyüsü ile eski kocamı geri almama yardım ederek bana sağladığı yardım nedeniyle bu, hayatımın çok neşeli bir günü. 6 yıldır evliydim ve bu çok korkunçtu çünkü kocam beni gerçekten aldatıyordu ve boşanmak istiyordu ama internette Dr.saguru e-postasıyla karşılaştığımda birçok insanın eski sevgilisini geri almasına nasıl yardım ettiğini ve ilişkiyi düzeltmeye yardımcı olur. ve insanları ilişkilerinde mutlu eder. Durumumu ona açıkladım ve sonra yardımını istedim ama beni şaşırttı, bana davamda bana yardım edeceğini söyledi ve şimdi burada kutluyorum çünkü Kocam tamamen değişti. Her zaman yanımda olmak istiyor ve benim hediyem olmadan hiçbir şey yapamaz. Evliliğimden gerçekten zevk alıyorum, ne harika bir kutlama. İnternette tanıklık etmeye devam edeceğim çünkü Dr.saguru gerçekten gerçek bir büyü ustasıdır. YARDIM İHTİYACINIZ VAR MI SONRA ŞİMDİ E-POSTA YOLUYLA DOKTOR SAGURU İLE İLETİŞİME GEÇİN: drsagurusolutions@gmail.com Sorununuzun tek cevabı ve ilişkinizde sizi mutlu hissettirecek tek kişi o. ve onun da mükemmel
    1 AŞK BÜYÜSÜ
    2 WIN EX GERİ DÖN
    3 MEYVE MEYVE
    4 BÜYÜ PROMOSYONU
    5 BÜYÜ KORUMASI
    6 İŞ BÜYÜSÜ
    7 İYİ İŞ BÜYÜSÜ
    8 Piyango Büyüsü ve MAHKEME DAVA BÜYÜSÜ

    YanıtlaSil