22 Mayıs 2019 Çarşamba

KALBİMİ GERİ VERİR MİSİN? 18. BÖLÜM

Akşam yemeği için tam zamanında evde olduğunu kapıdan girer girmez gelen kokulardan anladı Duygu. Cihan en sevdiği yemeği söylemiş olmalıydı. Ev, beyti beyti kokuyordu. Mutfağa gidip adamın arkasından sarıldı. Ellerini belinden çektiği Duygu'yu önüne alıp tezgaha oturtan Cihan ise, yemekten önce ara sıcakla başlamayı tercih etmişti.
Dudaklarından nihayet çekildiğinde gözlerine baktı kadının. Ta içine. Mutlu görünüyordu. Hüzün karışmış bir mutluluk gördü onlarda. Burak dallaması yine canını sıkan bir şey yapmıştı kesin ve sorsa bile Duygu söylemeyecekti.
"Nasıl geçti günün küçüğüm?"
"Plânlar saptı biraz. Ekrem dedeyle hastaneye gittik. Gelinlik işi yarına kaldı."
İşte bunu beklemiyordu. Ekrem Zengin Duygu'ya tam anlamıyla güveniyor demek oluyordu bu. Canının sıkılma sebebi daha bir can sıkıcı hale geldi. Hastanede mi bir şey olmuştu? Kendi kendine sorduğu soruları Duygu'ya soramadığı sürece faydasızdı.
"Burak da hastanede miydi?"
Değildi. Sonrasında dedesinin evinde görüşmüşlerdi. Yorulmuştu sadece ve acıkmıştı. Hastanede refakatçi yemeği ve az önce de kurabiye yemişti. Olacak şey değildi doğrusu. Tüm gün yetersiz beslenmişti resmen. Ne iyi etmişti de beyti söylemişti. Duygu canı sıkkınken çok konuşurdu bunu örtmek için. Sıra Cihan'ın gününe geldiğinde yemek yenmiş çay demlenmişti.
"Tüm gün telefon görüşmesi yaptım. Değişik bir şey olmadı. Evdeydim genelde. Yalnız Miya hasta olabilir mi? Tüm gün miyavladı. Sensiz veterinere götürmek istemedim."
Miya dün iyiydi. Bir şeyi olduğunu düşünmüyordu Duygu. Cihan'ın gününü geçiştirmek için uydurduğundan emin olsa da, şimdilik pas geçecekti bu durumu. Çünkü hala yarın gelinlik derdi vardı. Burak mekanlar için seçenekleri konuşabileceklerini söylemişti; ama bu yönde bir girişimi olmamıştı. Neden olsundu ki zaten? Yapacağı varsa da yapmazdı artık. Dedesinin yanında üstüne atlayacaktı neredeyse. Kolundan tansiyon ölçüyordu alt tarafı. Sanki kolunu kesiyordu, Allah korusun.
"Bir de dedemin kendi hemşiresi mi ölçse, sürekli o takip ediyor ya, diyor. Hıyar. Küfürün çarpanlarına ayrılmış hali."
Duygu sesli düşündüğünü Cihan'ın ona efendim demesiyle fark edebildi. Duyduklarının kendine hitaben olmadığını elbette anlamıştı ancak Duygu'nun öfkesinin muhatabının Burak olduğu da sır olmaktan çıkmıştı.
"Burak benim hemşire olabileceğime inanmıyor. İnanmamakla kalmıyor, olmadığımdan emin. Diplomamı afiş boyunda yaptırıp ilk gün salona çakacağım. Gelip gidip görsün Burak Efendi."
"Hemşire olduğunu söyledin ve inanmadı, öyle mi?"
Burak Cihan'ın beklediğinden da zorlu çıkmıştı. Duygu'yu kendisiyle tehdit ettiği açıktı ve aşağılamalara başlamıştı demek ki. Her geçen gün karşısındaki kadın hakkında yanıldığında, Duygu'nun duygu durumunda gözle görülür biçimde olumlu gelişmeler olacağı garantilenmişti. Yüzü güldü Cihan'ın. On altı yaşında sokakta bulduğu kızı, ilk başlarda çözmeye çalışırken elde ettiği tek veri Duygu'nun göründüğünden fazlası olduğuydu. Sol elinde tuttuğu çayıyla uzaklara ve düşüncelere dalmıştı. Cihan'ın soru süsü verilmiş cümlesine cevap vermedi haliyle. Soru değildi, onaydı.
"Zamanla seni tanıyıp yanıldığını gördüğünde ben de seni görmek isterim. Burak göt olmalara doyamayacak gibi."
"Beni tanımasına ihtiyacım yok. Tanımak istemiyor da zaten. Kafasında tasarladığı simülasyon Duygu değiştiği an o da ne yapacağını konusunda bocalar. Böylesi daha iyi. Acaba çalışabilir miyim evliyken? Hikmet de biliyor olacak, ne dersin Cihan?"
"Daha sonra konuşuruz bunu Duygu. Fazla göz önünde, herkesin kolayca girip çıkabileceği yerlerde bulunmanı istemiyorum."
Cihan haklıydı. Hikmet'in pis görüntüsü bile hastanede rezillik çıkarması kadar iğrenç bir düşünceydi. Sabırlı olacaktı. Bir yıl gelir geçerdi. Burak ona bir yıl bile katlanamazdı gerçi. O katlansa Duygu katlanamazdı. Şiddetli geçimsizlik ile boşanan ilk çift onlar olmazdı neticede. Kaldı ki, onlar çift bile değildi. Boşanma olunca anlaştıkları para ile yurt dışında hayalini kurduğu eğitime başlardı. Cihan ile birlikte tertemiz bir yaşamın kapısının önündeki tek engel Burak Özcanlar'dı ve o engel ortadan kalkana kadar dayanırdı Duygu. Dayanılmaz denilen nelere dayanmıştı o. Devede Burak mı yenecekti onu? Gülerdi.
"Bekleyeceğim. Sabredeceğim. İkimiz için. Benim yüzümden oldu her şey."
"Hayır Duygu, hayır küçüğüm. Senin yüzünden değil. Her şeyi daha iyi hesaplamalıydım. Tek suçlu benim. Sen sadece kurbansın."
"Bana ne olursa olsun durma dedin. O arabadan inme dedin. Eve geri dönme dedin. Seni dinlemeliydim. Üstelik Burak küçük bir kedi bile değil."
Cihan Duygu'nun kendisini suçlamasına katlanamıyordu. Onun için hapis yatacağı yerde bu oyuna girmesine göz yummuştu. Tek suç ona aitti. Duygu, Duygu'ydu. Başka türlü davranmayı bilmiyordu. Çaresiz birine edebileceği bir yardım varsa eğer, o yardımı ederdi.
"Sana yapma etme demek yerine seninle gelmeliydim. Ya da bu soyguna hiç girişmemeliydim. Tehlikeye attım seni, kumar oynadım ve kaybettim. Senin ne olursa olsun o yolda duracağın kesindi."
Sıcacık baktı ona Duygu. Kimse suçlu, kimse hakim değildi. Elini yanağına koydu onun. Sakalları uzamıştı iyiden iyiye. O sakalları teninde hissetmek istiyordu.
"Beni anlaman o kadar güzel ki. Üstümden tüm yükleri alıp beni tüy hafifliğinde bırakıyorsun Cihan. Suçlamak yerine benimle empati yapıyorsun. Yargılamadan önce dinliyorsun. Bundan sonrası için niyetin ne?"
"Ne niyeti?"
"Yani, tekrar çalmayacaksın değil mi? Son sondu o soygun. Soygun olmadı; ama bu anlaşma bize vakit kaybettirse de nakit kazandıracak. Tekrar bu işlere dönmemek için gittik o villaya."
Cihan'ın başını bir kez belaya sokması ölümlerden ölüm beğendirmişti Duygu'ya. Daha önce hiç yakalanmamıştı Cihan. Burak'ın çok iyi bir iş insanı olası tutmuştu o gün ve onu ikinci bir kez düşünmeden polislerin eline bırakmıştı. Tekrar aynı korkuyla başa çıkabileceğini sanmıyordu.
"Böyle bir düşüncem yok şimdilik Duygu. Ama yüksek miktardaki para bize yurt dışı için gerekli. Orada belli bir düzen kurana kadar ve eğitimin için her şey değerlendirilmeli. Burak'ın vereceği parayı buradaki giderler için harcamaya başlarsam o para zaman içinde erir gider. Bildiğim tek iş hırsızlık, biliyorsun bunu."
"Buranın masrafını düşünme. Onu da kakalarız o hıyara. Masrafları çeksin bir zahmet. Benim onu çektiğim yerde üç kuruşun hesabı mı olur?"
Birlikte gülmeye başladıklarında içeride bipleyen telefondan bihaberdi Duygu. Burak eve geçmiş, düğün mekanlarıyla ilgili, belirledikleri tarihte boş olan üç alternatifin görsellerini atmıştı ona. Dedesinin sözleriyle hemşire olmadığı gerçeğine olan sıkı tutunuşu suyun dibini boylamıştı elbette; ama pişmanlıkla özür dilemek yerine hesap sormada karar kılmıştı. Onu da mesajla değil, yarın gelinlik seçiminden sonra, yüz yüze yapacaktı. Ne demekti sessiz kalmak? Salak mıydı bu kız?
Attığı mesajların üzerinden geçen yarım saatte yatmak için tüm hazırlıklarını yapmıştı. Cevap geldiğinden emin şekilde telefonu eline aldığında en son kendi mesajlarını gördü yine. 
"Ee, ama sikeceğim böyle işi. Fikrini alayım, kadın cinsine mensup diye gönlünü hoş tutayım diyorum tenezzül edilip cevaplanmıyorum bile."
*Duygu beş dakika içinde yanıt vermezsen sadece nikah dairesinde nikah olacak ona göre. O da kırların ortası değil, taş binanın içi olur, tahmin edersin ki.
*Beş dakika doldu. Sana son bir beş dakika daha veriyorum. Telefon yanında değil sanırım.
İki mesajın üstüne geçen yarım saatte gelen giden bip sesi yoktu. Ses olmasa da sorun değildi, mesaj ekranı açık, Burak'ın gözleri kendi mesajlarını yukarı kaydıracak kelimelerdeydi zaten. Yerinde sayıyordu mesajları. Belki de hat çekmiyordu.
"Nah çekmiyor. İki tik var işte. Mesaj gitmiş bal gibi. Beni kanırtıyor, gıcık kıvırcık."
Gece yarısına olduğunda Cihan'ı tüm teninde hissederek aldığı zevkten sonra, sabah erken kalkacak olan Duygu, alarm kurmak için telefonu eline aldığında gördü gelen fotoğrafları. Gözleri büyüdü. Üç mekan da birbirinden güzeldi. Beş dakika kuralı elli defa bozulduğundan beri bir saat geçmişti. Şimdi cevap yazsa... 
*Uyudun mu?
*Sen ciddi misin gerçekten? Bu mekanlardan birinde mi olacak düğün?
O sırada Duygu üçünden en çok beğendiğini mi yoksa en az beğendiğini mi ona söylese kararsızdı. Çok beğendi diye, en başta onu eleyebilirdi pek ala, aklına gelen Burak'la bu görüntüler birleştiğinde. Eğer gerçek fikrini iyi niyetle sormuşsa, bu kez de en beğendiğinden olurdu ki, deniz kenarında olana bayılmıştı. Attığı mesajlar görülmedi. Fikrini yarınki cevabına göre beyan edecekti. Katakulliye gelmeye niyeti yoktu.
Sabah çalan alarmlar ile gözleri açılan evlenecek iki taraftan Duygu'nun yolu daha uzun olduğundan kahvaltı eder etmez çıktı evden. Burak daha aheste davranıyordu. Duygu'dan gece gelmeyen mesajlardan sonra Eylem'den gidecekleri butiğin adını ve yerini öğrenmişti. Nişanlısının sabah şekeri olmak için karşısında bitecekti. Sabah gördüğü iki mesaj da cevap niteliğinde değildi. Hatta sonlarındaki soru işaretleri soru olduklarını belirtiyordu. Soruya soruyla cevap verilir miydi?
Günün ilk müşterisi için dükkanını yeni açmış olan mağaza sahibi ilk olarak Burak'ı ağırladı. Saat daha dokuz olmadan gelmişti. Niyeti tam zamanında gelmekti; ama tahmininden yakın çıkmıştı konum. Beklerken sıra sıra dizili beyaz elbiselerde gezindi gözleri. Hülya ne severdi acaba? Olur da evlenirlerse gelinlik giyer miydi? Başını sallayıp savuşturdu düşünceyi. Evvelsi geceden sonra kendi evine geçmişti. Hülya o metalleri ne yapmıştı, arayıp sormayı unutmuştu. Gerçi kendi sorumluluğunda olan bir durum değildi. Hülya halledecekti.
Dolaşmaya başladığını geç fark ettiği elleri bir gelinlikte takıldı. Güpür, omuzları kayık şeklinde olan ekru renk gelinlikten ileri gidemedi. Nedense sevmişti bunu. Sadeydi. Kabarık durmuyordu; ama altına bir şey konuyordu galiba kabarık olmaları için. Öğrenmeye karar verdi. Duygu'ya kabarık yakışmazdı.
"Bu kabarık olanlardan mı?"
"Ne o Burak, işimi devralmaya mı karar verdin? Madem sen de gelecektin, beni niye kara kedi yaptın arada? Gayet iyi iş çıkaracağının garantisi olan bir seçim doğrusu. Duygu'nun üzerinde görmek için sabırsızlanıyorum."
Burak'ın görevliye sorduğu soru yanıtsız kalırken Duygu ve Eylem kapıdan girmişti. Şimdi Hülya için bakıyorum dese... Çüş. Nasıl diyecekti? Dilini ısırdı. Eylem varken Hülya konusunu ederse ettiği son konu bu olurdu. Duygu da ona bakıyordu şaşkınlıkla. Gerçekten onun için seçtiğini mi düşünmüştü? Hah!
Eylem vakit kaybetmeden karşı taraftaki modellere bakınırken Burak Duygu'nun dibine girdi. dün gecenin tutturamadığı hesabı için doğru adresti kadın.
"Telefonunla ilgili bir sorunun mu var?"
"Cevapladığımda uyumuştun."
"Ne cevabı? Sen de soru sormuşsun."
Yüzünü onun baktığı gelinlikten ona çeviren Duygu, gerçekten mekan hakkındaki fikrini sorduğunu da anlamış oldu. Anında gülümsedi. Burak ne olduğunu anlamadan Duygu hem gelinlik bakmaya hem de konuşmaya başladı. Yanılmıştı galiba onun hakkında.
"Cırt pembe süslenmiş olan mekanı beğendim; ama doğal ahşap olan konsepti oraya taşımamız mümkün mü? Eğer o olmuyorsa, pembe dışında herhangi bir renk olur. Yani koyu renkler, neon falan değili yanlış anlama. Sen seç onu da. Ya mavi olsun, ya da su yeşili. Denizle bütünlük olur. Sanki deniz bizim düğün mekanından başlıyormuş gibi. Ne dersin? Mümkün mü bu? Seçebiliyor muyuz?"
"Evet." Ben mi seçtim şimdi? Neyi?
Dönüp ona baktığında diğerleri arasından bir şey beğenmemiş olacak ki, Burak'ın hakkında soru sorduğu gelinliği aldı eline. Kocaman gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurdu ve tekrar konuşmadan kabine giremedi.
"Ben kabarık istemem. Eylem, ben bunu denemek için kabindeyim."
Eli yanağına giden Burak ne demişti de öpülmüştü, acaba? Siktir, evet demişti. Neye peki? Duygu konuşurken onu duymamıştı ki! Cırt pembeden sonrası meçhuldu zihninde. Cırt pembe neydi ya? Attığı mesajı açtı tekrar. Onu sikseler bu renkte bir yerde düğün yapmazdı. Bu evlilik sahte bile olsa, pembeler içinde kendini hayal edemedi. O sırada kabinden çıkan Duygu, hayallerini yerle bir etti. Gelinlik kabarık değildi. Duygu'ya göre dikilmiş gibiydi. Eylem onu etrafında döndürüp tüh tüh tükürürken sırtına baktı hemen. Kapalıydı.
"Bir de şu var, dene bir. Ama bence bu harika oldu. Burak Duygu'dan sonra zevkinde bariz lale devri esintileri hakim. Yükselme dönemi resmen. Başka butiğe gitmeden bu kadar hızlı halledeceğimizi düşünemezdim."
Duygu Burak'tan beklediği tepki gelmeyince diğerini denemek için koridorun sonunda gözden kayboldu görevli kadınla beraber. Beğenmesi gerekmezdi. Yorum yapmaması ise, tamamen anlaşılırdı. Yalan söylemeyi sevmiyordu demek o da Duygu gibi...
"Hey! Girdiğin transtan çıksan diyorum Burki. Hatunun enfes; ama düğüne de şunun sırasında bir şey kalmadı. Kuşun rahat dursun. Çadır kuracaksın mağazanın ortasında diye korkuyorum oymak başı."
"Ne diyorsun sen be salak?"
"Dondun kaldın taş gibi. Dedim, belki o kısım da taşlaşmak üzeredir."
Gözeriyle takip ettiği Eylem'in gözleri, neresinde bitiyordu öyle?
Tövbe tövbe.
"Eylemko, sapık mısın nesin? Çekil kızım başımdan."
Sanki ona mı donmuş kalmıştı? Çiroz Duygu'nun nesine taşlaşacaktı? Yakışmıştı işte biraz, o kadar. Gelinlik her genç kıza yakışır teorisi doğrulanmıştı sadece. Duygu da genç bir kızdı işte. Fazlası değildi.
Diğer gelinlik de ilkine benzerdi. Tek fark sırtının şeffaf organze tül ile tamamlanmış olmasıydı. Eylem adamın aklına hiç olmayacak şekilde karpuz kabuğu getiriyordu ve gözleri o aptal, işlevine bir an bile inanmadığı Venüs'ün gamzelerini arıyordu şimdi. Venüs'ün de işi gücü yoktu, gamzelerini ona buna dağıtacak cömertlik için Duygu'yu seçmişti.
"Bu da çok güzel oldu. Tasarım butikler iyi ki kabul etmedi bizi. Bunlar tam sana göre Duygu. Ben de buradan seçeceğim gelinliğimi diyeceğim; ama sendeki proporsiyonlar bende yok. Göğüs, bel, kalça..."
"Eylem, yeter. Hangisini beğendin Duygu?"
Burak başlayacaktı şimdi proporsiyonuna. Geldiğine pişman edeceği yerde pişman olmaya başlamıştı. Teo haklıydı galiba. Eylem biseksüellik belirtileri gösteriyordu nişanlısının yanında. Hayır, saygısı vardı seks tercihine; ama Cihan Kalender aynı olgunlukta olmayabilirdi. Eylemko'ya yazıktı.
"Öküz müsün ya Burki? Git bir sarıl, yakından bak. Dikişi falan atmış mı? Elini beline koy, kumaş bedenini iyi kavramış mı?"
Duygu ilkini beğendim diyemeden Burak'ı ona itekleyen Eylem aradan çekilince adamın elleri kendiliğinden kadının ince beline gitti. Kumaş yok denecek inceydi, teniyle  arasında sınır oluşturmaktan çok arzuları tetiklemek için dikilmişti sanki oraya. Eylem anlamasın diye anlamsız şekilde tek eliyle yüzüne gelen saçları geri çekti omzundan.
Ne diyeceğim ben şimdi? Ne yapmam gerek? Ne bok işim var benim burada?
"Ben diğerini biraz daha fazla sevdim. Ne dersin Burak, sen de ilk onu seçmiştin."
Ne derim ben? Diğer elim yanıyor. Ateş hattından çekebilsem bir şey diyeceğim de. Alevli mi bu kumaş?
"İkisini de alıyoruz."
"Ne gerek var ki? Benziyorlar zaten."
"Birini nikahta, birini sonrasındaki yemekte giyersin. Kirlenir, yırtılır falan, hazırlıklı olalım."
Duygu eski alışkanlıkla etiketine bakmıştı gelinliklerin. İlki kısmen daha ucuzdu. Ucundan, azıcık... İkisine birden vereceği parayı kendi almayı tercih etse de bunu dile getireceği yer burası değildi.
"Vaaaaovvv. Burki senin bu denli çarklarına iki yıldır uzak kalmışım ve biliyor musun? Özlemişim deli gibi. Damadı duydunuz Berrin hanım, iki gelinliği de uygun şekilde paketler misiniz?"
Duygu iki yıldır Hülya ile ilgili bir mesele mi olup olmadığını sorgulamadan Burak'tan kurtulup üzerini değişti. Çabuk halledildiği için sevinçliydi. Düğün mekan ve süslemeleri de tamamdı ona göre. Burak onaylamıştı. Sahte mahte bir şeyler hayallerindeki gibi olacaktı sanki.
En zorlanacağı kısmın takı olacağı aklına gelmemişti Duygu'nun. O gelinlikten yana kullanmıştı hakkını. En zahmetsiz de o halledilmişti. Menekşe ablasıyla işler Eylem gidince içinden çıkılmaz hale gelmişti. Yüzük için Burak'ın annesinin tasarımına ses etmeyen kadın takılarda kaplan kesilmişti.
"Aa, tamam sen bana bırak diyorum. Esra'nın tasarladığı yüzük tamam; ama setlerde benim dediğim olacak."
Seçtiği modeller Duygu'ya hitap etse, o da bırakırdı işi hevesli kadına; ama gel gör ki, fazla gösterişli modeller seçiyordu onun için. Seçmekle kalmıyor, gelip orasına burasına takıştırıyordu bir de. Hatta ileri gidip kulağına taktığı setin küpesini hijyen kuralları gereği, başkasına satamayacağı için zorla da olsa dediğine gelmişti Duygu.
Burak o anlarda mekan sahibiyle hararetli konuşma halindeydi. Deniz kenarı, cırt pembe konseptli tek bir yer vardı görseller içinde ve içine sinmeyen bu durumu Duygu'yla tekrar tartışmaya açmayacaktı. Önce rengi değiştirdi, sonra ona uygun, mekan sahibinin de yönlendirmesiyle kullanılacak detayları belirledi. Ekranda çizilen sanal görselin fotoğrafını alıp Duygu'ya olup olabileceği bu diyecekti. Ellerinde cırt pembe kalmamış derse yerdi büyük ihtimalle. Deniz kenarında olmasıyla yetinecekti artık, yapacak bir şey yoktu.
İşi bitince öğleden sonra iki gibi Duygu'yu aradı.
Menekşe abla seni delirtmeyi başardıysa benden koca bir öpücük kazanacak.
"Efendim Burak?"
"Hallettiniz mi takı işini? Yemek yiyelim bir yerde konuşacaklarımız var."
"Hallettiniz mi sorusu, işin içine beni de dahil ediyor. Benim hükmüm yoktu kendi takılarım için. Menekşe abla halletti sağ olsun."
"Burak görmen lazım, bir yakıştı ki, sorma."
Sormuyorum zaten. Duygu delirmediyse de kıvamlanmış.
"Hala oradaysan almaya geliyorum seni. On beş dakikaya orada olurum. Hazırlan."
"Sanki savaşa gideceğiz? Ne hazırlığı bu? Yemekleri ben yapmayacağım ya!"
İstediği olmayan kızın çocuksu halleri kadını güldürürken içinden ah ediyordu. Can arkadaşı Esra da görseydi kalbi yüzünden de güzel olan gelinini. Neyse, gördüğüne emindi. Oğlunu öyle kolay bırakmazdı o.
Burak gelince doğruca en yakındaki restoran geçtiler ve siparişlerden sonra suskun olan kıza bu hemşirelik konusunu nasıl açacağını düşündü Burak. Yemek bitene dek açamadı. Tamam, inanmayan, kestirip atan oydu; ama bu inkar yolunun zeminini oluşturan şartları belirleyen Duygu'ydu. Ona salak derken, insan sensin salak, ben hemşireyim derdi en azından. Demeliydi.
"Hangi okuldan mezunsun?"
Duygu tatlısına geçmiş, beşinci lokmasını ağzına atacakken beklemediği soruyla yapması gerekeni unuttu. Tatlı kaşığına aldığı krem brulenin karameli bembeyaz örtüde lekelenme yaparken Burak sabırla bekliyordu. Gözlerini ondan bir an bile çekmeden baktığı kadın, sanki bu bir sırmış ve eğer Burak'a söylerse, iki kişinin bildiği sır olmaktan çıkacakmış gibi sessizliğe gömülmüştü.
Duygu aradan geçen belki on dakikanın sonunda cevapladı onu. Geçen sürede Burak'ın burnundan soluma melodisi eşliğinde tatlısını bitirmişti. Pek lezzetliydi doğrusu. Neden merak ettiğini merak etmiyordu, hatta inanmasına neyin sebep olup da bunu dile getirmek için gelinlik aldıkları bugünün öğleden sonrasını seçmişti hiçbir fikri yoktu.
"Devlet okulu demek, tebrikler. Peki bir şey daha soracağım. Sen salak mısın?"
Duygu tam o ana denk gelen, tatlısını bitirmiş olmanın pişmanlığıyla gözlerini kapatıp burnundan derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Yok olmuyordu. Kaşığa aldığı tatlıyı suratına denk getirecek şekilde fırlatamamıştı ki, nasıl sakinleşsindi zaten.
"Bu soruyu defalarca sorup da aynı cevabı aldığını hatırlıyorum. Ve bu da aklıma şu soruyu getiriyor. Ben salak değilim ve sen bunu anlamayacak kadar salak mısın Burak?"
Isırdığı alt dudağı da gülmesine engel olamayınca koyverdi içinden gelen kahkahayı. Bu kadınla atışmak eğlenceli olmaya başlamıştı. Bir hemşire ile evleniyordu ve bunun artıları yadsınamazdı. Dedesinin medikal durumuyla yakından alakalı olması işine gelirdi. Ona karşı art niyet beslemediğinden ve onun için doğru tedavi yöntemi neyse seçeceğinden şüphesi yoktu.
"Ben sana bağırıp çağırıp kendi sinirlerimi yıpratırken neden aksini söylemedin?"
"Her şey seninle ilgili olmak zorunda zaten, değil mi? Senin sinirlerin yıpranacağı yerde, sağ duyuların kör topal artık, ona da razıydım çünkü, çalışmayı seçseydi, bana bunu sormayı akıl edebilirdin. Sen kesin sonuca çoktan varmıştın. Ben ne diye kopya vereyim ki sana? Kırıntıları takip edemediysen kaybolmaya da mahkumsun demektir."
Kırıntılar... Tabii ya.
Dedesinin kendisinin dahi bilmediği için utandığı diyaliz çeşidini bilmişti. Onunla doktora gittiğini bilmeden tansiyonunu ölçtüğünü görmüştü. Hatta... Çok daha önce, kendisi vurulduğunda ona pansuman yapmayı defalarca teklif etmişti. Hepsi de işini bildiği içindi. Sahte bir ilgi değildi. Yapacağı sahte evlilik dışında Duygu'nun hiçbir şeyi mi sahte değildi?
Aklını, kurcalamasına gerek olmayan sorulardan arındırıp düğün mekanı görselini gösterdi ona. Büyüyen gözlerine eşlik etmesini beklemediği dolgun dudakları yukarı kıvrılınca gelecek iğneleyici bir cümle bekledi ondan. Yoksa neden gülecekti ki?
"Böyle mi olacak? Gerçekten çok güzel. Teşekkür ederim. Hep dediğimin tersini yapacakmışsın korkusu vardı içimde, doğruya doğru. Yanılttın beni."
"Kızım sen cırt pembe istemedin mi, ne diye teşekkür ediyorsun?"
Bu kıvırcığın aklı bir karış havada değilse, ben de bir şey bilmiyorum.
"Hayır tabii. Ben cırt pembeli mekan ve mavi renk istemiştim. Daha güzelini hayal edemezdim. Senin ciddi ciddi bir seferde anlama sorunun var. Özellikle dedim ya gelinlikçide mavi ya da su yeşili olsun diye. Sen beni dinlemeden bunu nasıl yaptırdın ki? Bana inat olsun diye, değil mi? Benim pembe istediğimi sanıp, al sana pembe mi diyecektin? İyi ki de dinlememişsin beni. Yoksa düğün günü pembeler içinde koşturacaktım. Tam bir kornişonsun Burak, yanılmadığımı görmek göğsümü kabartmadı değil gerçi. Ben gidiyorum. Sen hesabı öde."
Ben hiçbir şey bilmiyorum. Allah'ım, delireceğim. Kıvırcık her defasında dört ayak üstüne düşen kedi gibi... Hapşu. Ahhhh!
Düğüne kalan üç haftadan az zamanda Burak galeriden tüm gün başını kaşıyacak vakti olmadan eve geçiyordu geç saatlerde. Duygu kendi evinde Cihan ve kedisiyle vakit geçiriyordu. Düğün gününe dek Burak'la sadece bir kez o da, Duygu'nun varsa kişisel eşyalarını eve bırakmasının zamanının geldiğini ona haber verdiği için görüşmüşlerdi. Ne beklemesi gerektiği bilmeyen Duygu, eve girdiği anda iyi ki beklemediğini düşünmüştü. Ev yalnız yaşayan birine göre oldukça büyüktü. Bahçeli, iki katlı bir yerdi. Kişisel eşyaları sadece kullandığı banyo malzemeleriydi Duygu'nun. Onları kalacağı odanın banyosuna yerleştirdiğinde işi bitmişti bile.
"Üst katta sana aldıklarımız. Onları da odana taşımak ister misin?"
"Gerek yok. Sadece senin istediğin zaman ihtiyacım olacak onlara. Senin olmadığın zamanı kollayarak orada giyinirim. Rahatsız etmem seni."
"Nasıl istersen. Değiştirmek istediğin bir şey var mı?"
Bunu ne diye soruyorum ki?
"Yoo, ne diye olsun ki?"
Seni değiştirebiliyor muyum? Yok mu? O zaman kalsın.
Üç gün sonraki düğünde Duygu aldıkları ayakkabılarla daha ilk dakika çimlerde yürüyemeyeceğini anladığında çıkarmıştı onları ayaklarından. Nişandaki ekip tastamamdı. Duygu yine tek başınaydı. Eylem iki gelinliği ne zaman giyeceğini organize etmiş, değiştirme zamanı gelene kadar da nikah kıyılmıştı. Yüzünde güller açan kız yengeler ve gelinleri tarafından kıskanılırken nişandan beri geçen bir ayda öğrendikleri, gerçekten de hemşire olduğuydu. Deneme yapmak düğünde bayılma numarası yapmaya kadar işi götüremeden Ekrem Zengin yurt dışında yüksek lisans yapacağı bilgisini sızdırmıştı onlar davranmadan önce.
Duygu gerçek olmayan bir düğününün gizli olmayan öznesine göre fazla mutluydu. Burak bu mutluluk için şikayetçi değildi, oynuyorsa bile ancak takdir ederdi onu. Çünkü, çevresinde ona inanmadan bakabilen tek bir çift göz bile yoktu. Eteklerini tuta tuta, saçlarını savura savura koşturuyordu kim nereye çekerse. Burak da yerleştirdi yüzüne gülümsemesini. Sevindirici bir diğer haber de Merve'nin desteğiydi. Sülalesini dengede tutmayı başarmıştı büyük ölçüde. Hülya'nın sülaleden olmaması Burak'ın şanssızlığıydı. Takı töreninden sonra ilişmişti gözüne. Duygu'yla bir kez de olsa görüşmüşlerdi; ama Hülya ile bu anı yakalayamamıştı. 
"Hülya, tatlım iyi misin?"
Duygu'nun hevesle horon vurduğu yerden uzakğa, tuvaletlerin olduğu bölüme çekmişti onu. İyi misin sorusu adettendi. İçmişti yine.
"Değilim. Ne zaman boşanacaksınız siz? Ertesi gün evleneceğim seninle."
"Bu bir evlilik teklifi mi?" Güldü Burak. Hülya onu kıskanıyordu.
"Neyse ne? Burak bu gece bana gel. Metalleri çıkarttım göğüslerimden. Telefonda görüşmekten fazlasına ihtiyacım var."
"Tamam tatlım; ama gelemem. Gündüz gelirim, bir şekilde ayarlamaya çalışıp. Bir süre başka yerde kalmayacağız diye konuştuk. Balayında olacağız güya."
Onu anlayan ve öpmeye başlayan kadına karşılık verse de, gözü etrafı kolaçan ediyordu. Merve'ye işaret etmişti gerçi bu tarafa geçtiğini, asayiş berkemaldi büyük ihtimalle. Aradan geçen on dakika sonunda Hülya sırtını duvara vermiş, bacaklarının arasına Burak'ı almıştı. Burak haftalardır yapmadığı seksin, almadığı zevkin sınırlarında gezinirken bunun için doğru yer olmadığını bilse de, özlemişti onu. Hülya'nın çığlıklarını engellemek için ağzını kapatmıştı; ama kapatmadığı gözlerinin içi parlıyordu ve arkasında birinin varlığını işaret ediyordu.
"Siktir." Gelen kişi Merve olsun, lütfen.
Burak çekilecekken Hülya tuttu onu kalçalarından. Ceketin altına gizlenen ellerini Duygu'nun görmeye ihtiyacı yoktu zaten. O, sadece değiştirdiği ikinci gelinlik sonrası, Ekrem dedesinin ne zamandır ortalıkta görünmeyen torununu ona sormasıyla etrafa bakınmaya başlamıştı. Çiş molası verdiği sırada, tuvaletin arka tarafından gelen inleme seslerine mecburen atmıştı adımlarını. İçinden bir ses kocasını bulacağını söylüyordu çünkü.
"Hülya, bırak artık."
"Niye? Sahte değil mi bu evlilik? Bitir işini hadi."
İçinden hızla çıkıp üstünü toparlayan Burak arkasına kızaran bir yüzle döndü. Ayan beyan bu işi yaparak aklından ne geçiriyordu ki? Gelen başka biri de olabilirdi ve Duygu olması kesinlikle şanstı Merve'den sonra.
"Seni arayacağım Hülya. Git hadi, kimse görmeden."
Hülya inatla Duygu'ya bakıyordu ve zafer kazandığını düşünmesine sebep neydi çıkaramadı Duygu. Burak'la arasında değildi, ne diye bu ilişkiye imza atma gereği duymuştu, saçmaydı. Yine de gelecek lafa hazırladı kendisini. Kısmen saçları uzamış olsa da, bu kez de mekanın azizliğine uğrayacaktı Duygu. Kendi düğününü sabote edemezdi.
"Ne diye uzaktan izledin tatlım? Sen de sevgilinle diğer köşeyi alsaydın ya."
"Hülya, abartma. Git tatlım."
Duygu ruju dağılmış kadına baktı. Askıları düşmüş bluzunu düzeltmeye gerek bile duymamıştı. Hala üstünlük peşindeydi. Duygu onun rakibi değildi ki, neyin tatavasıydı bu. Burak'ın dizginleri onda değildi. Yanlış yerde arıyordu haliyle. Duygu'nun o an bildiği bir şey varsa, Hülya'nın anlamlandıramadığı kuruntusuna Cihan'ı alet etmeyecek olmasıydı.
"Ben tuvalete ait bir duvar dibinde düzülmeyi hak etmiyorum tatlım. Sevgilimle aşk yaşamak için çok başka, çok özel yerler var aklımda. Sen bizi düşünme. Şimdi müsaadenle, kocam bana lazım."
Hülya'nın cevap veremeyeceği bariz olan sözlerden sonra, kızgın bakışlarına aldırmadan Burak'ın dibine kadar gitti Duygu. Dudaklarındaki ruju iyice birbirine yedirerek ensesinden tuttuğu adamı Hülya'nın öptüğü her yerden öpmeye başladı. Burak gözleri Hülya'dayken birden kapattı gözlerini. Bir yerlerde itiraz falan etmesi gerekir miydi? Aniden çekilen kadına itiraz edecekti neredeyse. Hülya belirdi yine baktığı yerde. Konuşan da o oldu.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun sürtük?"
Ona değil de direk Burak'ın gözlerinin içine bakarak konuşmayı tercih eden Duygu, bir nevi Hülya'yı yanıtlıyordu. Burak da gözleriyle aynı soruyu sormak için ölüyordu gerçi. Dile getiremiyordu sadece.
"Kız arkadaşının sürdüğü ruj, tenini pespembe yapmış. Benim rujum kırmızı Burak. Ekrem dedem seni merak etti. Fazla oyalanmadan ve hazır kıpkırmızıyken gel istersen."
Duygu, başka tek kelime etmeden, sırtını şeffaf kumaşla belli eden gelinliğinin eteklerini asil bir prenses gibi kaldırıp çıplak ayaklarıyla çimlerde koşarak uzaklaştı sonra.
Bu kıpkırmızılık rujdan olmayabilir miydi?

36 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bildirim gelmiyo ya bı sorun mu var

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Wattpad abarttı. Kendi yayınladığım hikayenin bildirimi bana bile gelmiyor. Sadece buraya yazsam daha iyi sanki.

      Sil
    2. Nasıl haberdar olucaz biz yayımladığından ki

      Sil
  3. aferin duygu hülya ya iyi kapat yaptin

    YanıtlaSil
  4. Yine güzel bir bölüm olmuş.
    Bravo Duyguya kim tutar seni !!!

    YanıtlaSil
  5. çok güzel yaaa bu duygu ile cihanın durumu ne olacak.

    YanıtlaSil
  6. Canımmmm Duygu, aferin sana 😂

    YanıtlaSil
  7. Watpatt gerçekten sapıttı, hem blogspot gerçekten watpatt ten daha özgür bir platform olabilir. Her an biri çıkıp hırsızlığı yüceltiyorsun diye şikayet etmeye kalkabilir watpatt in süper zeki yönetim takımı da onlara inanıp bizi sinir edebilir. Burada tek sorun watpatt ten blogspot a gelmeyi beceremeyen okurlar olabilir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onlar için de link paylaşıyorum, daha ne yapayım, değil mi? *)

      Sil
    2. Mesela ben biraz zorlansamda buldum. Yazarcım link paylaşıyor Allahtan. Eline sağlık duyguyu kırmızı rujumla öpüyorum

      Sil
  8. Vallahi duygu bir sen bir de yine sen kız ne göt ettin hülyayı

    YanıtlaSil
  9. Burak henüz farkında değil duygunun çekim alanına girmiş ama bu düğündeki hülyalı durum hiç hoş olmadı

    YanıtlaSil
  10. Ama şuda bir gerçek duygu iyi ayar verdi o hülya'ya

    YanıtlaSil
  11. Güzel bölümdü ellerinize sağlık 🙂

    YanıtlaSil
  12. Kağıt üzerindeki karımın beni boynuzlaması zoruma gider diyen burak düğünde karısını boynuzluyor adalete bakkk

    YanıtlaSil
  13. Güzeldi ama düğününde o işi yapmasi benı şahsen sinirlendirdi 😏 neyse güzel bölümdü

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duygu takmadı, sen niye sinirlendin? :)

      Sil
    2. Takmasin zaten ama duygunun opmesi tuhaf oldu . Hazir tuvaletin oradayken yikayiverseydi. Ama burak dugun gunu bunu yaptiya duyguya.. Eger duygu affederse ben affetmem. Cihana yazik

      Sil
  14. Burak bu lafların altından nasıl kalkacak çok merak ediyorum.

    YanıtlaSil
  15. Süper bölüm olmuş yine ellerine sağlık

    YanıtlaSil
  16. Eline saglik yazarcim harika bir bölümdü. Hülyacim sana güzel bir kapak oldu Burak sen salak misin yaaa allah allah

    YanıtlaSil
  17. Ayyy cok guzeldi ya eline emegine saglik😊

    YanıtlaSil
  18. Ayy ama ben anlamadım kim kime aşık olıcak vallah aslında kafam karıştı yaa

    YanıtlaSil
  19. Ayy en heyecanlı yerde bitti yine

    YanıtlaSil
  20. Ellerine sağlık, çok güzel bölümdü bu bölüm. Heyecanla okudum:) Burak'taki değişimleri okudukça daha çok heyecanlaniyorum, ayyyy😅😅

    YanıtlaSil
  21. çoğu kişi unknown olunca aynı kişiymiş gibi oluyor :))

    YanıtlaSil
  22. Duygu karakteri kadar egoistini gormmedim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duygu egoistse sen hiç egoist görmemişsin :/

      Sil
  23. Ahhhh Cihan sana ne olacak acaba "Küçüğüm " demen de onu sevgili değil de sahip çıkılacak biri gibi gösteriyor sanki neyse yazarımız bakalım bize ne sürprizler sürprizler yapacak:))))

    YanıtlaSil
  24. Fibalde umarim burakla olmaz. Sevmiyorum buragi ya.. igrenc pislik. Ben burakla ilerde sevgili bile olsam,hülya ile tuvalet dibi macerasi yüzünden huzurum kalmazdi. Insallah kerem gibi cihanı da harcamassin angeel :))

    YanıtlaSil